Ülkemizde birçok fay hattı var ve deprem kuşağındadır. Diğer devletlerden farklı olarak, depremden dolayı devletin sorumluluğu diğerlerinden daha fazladır. Anayasa ve ilgili kanunlar gereği, devlet sorumluluğu altında olduğu vatandaşları korumak ve gerekli her türlü tedbirleri almakla yükümlüdür.
Depremden dolayı devletin sorumluluğu, deprem öncesinde gerekli tedbirleri almak ve depremden sonra zarar tazmini olarak iki alanda değerlendirilebilir
Hukuk sistemimizde beklenmeyen durumlar karşısında devlet kurumlarının sorumlu tutulup tutulmayacağı ile ilgili herhangi bir hüküm bulunmamaktadır. Ancak anayasada yer alan devletin vatandaşlarını koruma görevi doğrultusunda mücbir sebep olsun ya da olmasın, devletin doğrudan sorumluluğu bulunmaktadır.
2557 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu madde 13’te:
“Madde 13 – 1. İdari eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların idari dava açmadan önce, bu eylemleri yazılı bildirim üzerine veya başka suretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde ilgili idareye başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri gereklidir. Bu isteklerin kısmen veya tamamen reddi halinde, bu konudaki işlemin tebliğini izleyen günden itibaren veya istek hakkında otuz gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren, dava süresi içinde dava açılabilir.”
Denilerek, bir anlamda idarenin sorumlulukları belirtilmiş ve dava açılmasının yolu gösterilmiştir. Ayrıca idareye karşı dava açmadan önce, idareye başvurulması gerektiği bu maddede açıkça belirtilmiştir.
Tam yargı davası, devlet kurumlarının ihmalinden dolayı meydana gelen zararların tazmini ile ilgilidir. depremden dolayı maddi ve manevi olarak zarar gören bireyler tam yargı davası açarak, devlet kurumlarından tazminat talebinde bulunurlar.
Depremde cezai sorumluluk durumundan bahsedilebilmesi için hizmet kusurunun meydana gelmesi gerekir.
Hizmet kusuru, kamu hizmetlerinin tam olarak yerine getirilmemesi, kötü bir şekilde yerine getirilmesi ya da ihmal edilmesi olarak tanımlanabilir. Devlet kurumlarının hizmet kusuru nedeniyle kişiler maddi ve manevi zarara uğrayabilirler.
Mesela fay hatlarının bulunduğu bir bölgeye belediyenin yapı onayı vermesi, hizmet kusuru olarak örnek gösterilebilir.
Depremde belediyenin sorumluluğu ya da diğer devlet kurumlarının sorumluluğundan bahsedebilmek için bazı şartların oluşması gerekir. Bu şartlar detaylı bir şekilde aşağıda sıralanmıştır:
Yukarıda sayılan tüm sorumlulukların devlet kurumları tarafından yerine getirilmesi gerekir. Aksi takdirde deprem ya da diğer afetlerde zarar gören kişi ya da kişiler tazminat almaya ve diğer tüm zararlarının devlet tarafından karşılanmasını isteme hakkına sahiptir.
Depremde cezai sorumluluk söz konusu olduğu kadar, devlet kurumlarının sorumluluğunu azaltan veya ortadan kaldıran haller de söz konusudur. Bu haller:
Yani zarar idarenin iradesinin dışında gerçekleşmişse, sorumluluk ortadan kalkar. Ancak yine de idarenin tüm sorumluluklarını yerine getirmiş ve olayın yine de kişilere zarar vermiş olması gerekir.
Her ne kadar idarenin mücbir nedenlerde bir sorumluluğu yoksa da, mücbir nedenler tartışma konusudur. Mesela deprem kuşağında yer alan bir yerin zarar görmesi mücbir bir neden kabul edilse bile, bu yerin deprem kuşağında yer alması her zaman oluşabilecek zararı yüksek risk olarak değerlendirmemizi gerektirecektir.
Bu durumda idarenin deprem kuşağında olan yer ile ilgili her zaman tedbirli olması gerekir. Ayrıca deprem kuşağında olan bir alan için idare her zaman için sorumlu olacaktır.
Yüksek mahkeme kararlarına göre aşağıdaki üç şartın bir arada gerçekleşmesi mücbir nedenin meydana gelebilmesi için gereklidir:
Dışsallık: Afetlerin ya da zarara meydan veren olayların idarenin iradesi dışında gerçekleşmiş olması. Yine de bu olgunun mücbir neden sayılması için; yer, zaman, mekan, teknolojik imkanlar gibi durumların değerlendirilmesi gerekir.
Öngörülmezlik: Kişi ya da kişilere zarar veren olay ya da afetlerin önceden tahmin edilmesinin mümkün olmaması durumudur. Yine de deprem gibi afetler için devletin elinde yeterli miktarda imkan ve teknoloji vardır. Sadece depremin ne zaman olacağı bilinmemektedir. Yani bir anlamda bu olgunun mücbir neden olarak sayılmaması gerekir.
Önlenemezlik: Olay meydana gelmiş olsa bile önlenemez. Danıştay 6. Dairesinin 2004/1477 E. 2004/2115 K. Sayılı ve 12.04.2004 tarihli kararında:
“Hukuk çevrelerindeki ağırlıklı görüş; deprem kuşağında olan, daha önce deprem yaşanmış veya deprem yaşanma riski yüksek olan bölgelerde, depremin mücbir sebep olarak kabul edilmeyeceği yönündedir. Dolayısıyla ülkemizde de depremin mücbir sebep olarak kabul edilmesi oldukça güçtür. Zira ülkemiz bakımından deprem, öngörülemez nitelikte olmadığı gibi depremin gerçekleşmesi ihtimaline karşılık zararların da önlenemez olduğundan söz edilmesi zordur.”
İfadelerine yer vermiştir. Yani deprem kuşağında olan bir yerde mücbir nedenlerden bahsedilse de, idarenin sorumluluğu bu karara göre ortadan kalkmamaktadır.
Yukarıda sayılan tüm şartların bir arada gerçekleşmesi mücbir neden olarak adlandırılır.
Deprem tazminat davaları, idarenin sorumluluğunu yerine getirmesinden kaynaklı açılır.
İdareye karşı dava açılmadan önce, söz konusu zararların giderilmesi için öncelikle idareye başvuruda bulunulması gerekir. 2577 sayılı idari yargılama usulü kanununun 13. Maddesinde bu husus net bir şekilde belirtilmiştir.
İdareye karşı açılan davalar, tam yargı davalarıdır. Avukat yardımıyla bu tür davaların açılması daha yararlı olacaktır.
Zararın öğrenildiği tarihten 1 yıl sonrasına kadar dava açılabilir. Dava açmadan önce idareye yapılacak başvurunun zaman aşımı ise 5 yıldır. İdareye yapılan başvuruya idare en geç 60 gün içerisinde cevap vermek zorundadır. Hiçbir cevap verilmemesi durumu olumsuz cevap olarak kabul edilir.
Depremden zarar gören kişilerin davalarını İYUK madde 36’da belirtilen mahkemelere açmaları gerekir. İYUK madde 36’da:
“İdari sözleşmelerden doğanlar dışında kalan tam yargı davalarında yetkili mahkeme, sırasıyla:
Delil yetersizliğinden ya da etkili savunma gerçekleştirilememesinden dolayı ilk derece mahkemeleri, zarar gören kişi ya da kişiler aleyhine karar verebilir. Her ne kadar müteahhidin ceza sorumluluğu olsa da doğrudan ilk derece mahkemelerin kararlarına itiraz edilebilir.
Yapılan itirazlar, istinaf ve temyiz mahkemelerinde değerlendirilir. Ayrıca bölge idare mahkemeleri ve Danıştay kurumu tarafından da yapılan itirazlar incelenir. Bu kurumlardan da davanın reddi yönünde karar çıkmışa, davayı açan kişiler başka bir merciye itirazda bulunamazlar.
Ayrıca aynı nedenden dolayı ilk derece mahkemelerine tekrar başvuruda bulunamazlar.
İdareye karşıaçılacak davalarla ilgili kanun metninin detaylarına, https://www.mevzuat.gov.tr/mevzuatmetin/1.5.2577.pdf bağlantısından ulaşabilirsiniz.
Karabağ Hukuk Bürosu © Copyright 2022 | Tüm Hakları Saklıdır. Yasal Uyarı: Bu site Türkiye Barolar Birliği'nin Meslek Kurallarına ve Reklam Yasağı Kurallarına tabidir. Sitenin kendisi, logosu ve içeriği, reklam iş geliştirme ve benzeri amaçlar ile kullanılamaz. Bu web sitesine link yaratmak yasaktır. Web sitemizde yer alan bilgiler hukuki mütalaa veya tavsiye değildir.